FOTOĞRAFTA Kİ KADIN


Bir garip insanlar. Suçsuz yere suçlanmak ,suçunu bilmemek ve itiraz dahi edecek hali kendimde bulamazken İstanbul’un tüm sokaklarından kaçmak. 




Takip edildiğim hissi ile hızlı adımlarla kaçıyordum. Tam son dediğim anda dikkatimi çeken bir konak çıktı karşıma merakıma yenik düşerek oraya doğru yöneldiğimde kapının açık olduğunu farkettim. Merdivenlerden yukarı doğru çıktım. Şimdi ise ağır adımlar ile  korkarak oymalı kapıyı ittiriyorum ve gıcırtılı sinir bozucu bir ses eşliğinde odaya doğru ilerliyorum. Ev boştu, örümcek ağları ile kaplı olan masanın üstünde bir buket çiçek yanında daktilo vardı. Daktilonun tuşları toz içinde, harfler gözükmekte zorluk çekiyordu. Rahatsız olmuştum. Yılların birikintisi olan toza üflüyorum ve tozlar havaya kalkıyor öksürmeye başlıyorum verdiğim nefes nefesimi kesiyor. Suya elimi uzatıyorum bardaktaki su yıllardır beklemekten sıkılmış ve sıkıntısı haline sirayet etmişti. Suyun yanında hali sudan farksız yarım şişe parfüm vardı rengi bulanmış, kokusu ağır ve beklemenin vermiş olduğu ekşimsi bir koku, elime alıp sahibini düşündüm. Koku ona neler anımsatıyordu diye merak ettim. En son sıktığı günü merak ettim. Daha sonra masa üzerindeki siyah beyaz fotoğraflara gözüm ilişti. Elime aldığımda güzel giyinimli güzel gülüşlü bir çift vardı. Gözlerim uzun süre takılı kaldı. Aklımı kurcalayan bir mesele vardı fakat gün yüzüne çıkaramıyordum. Aklımda soru işaretleri ile tam dışarı çıkarken farkettiğim bir çekmece, içini açtığımda gördüğüm hazine. Bir kutu dolu analog filmi vardı. Biraz utanç ile taramaya götürdüm. Evet biraz değil fazlası ile utanılacak bir şeydi fakat gün yüzüne çıkarmam gereken aklımda bir mesele vardı. Ve ben bu meseleyi çözecek maddeye ulaşmıştım. Taradıktan sonra tüm fotoğrafları masaya dizdim ve değil hareket etmek gözlerimi kapatamıyordum. Boynumdaki kolyenin içindeki fotoğraf ile masada ki fotoğrafta gülüşünü bahşeden kadın aynıydı. Sadece sadece biraz daha gençti. Bu sefer de aklımda yeni sorular belirmişti. Yanında ki adam kimdi? O konak  neresiydi? Nedendi?Gözlerimin birer soru işareti haline geldiğine emindim. Kendi çevremde dönüp duruyordum anlamlaştıramadıklarım ile kalktım yerimden. Konağa gittim tüm odaları dolaştım, tüm dolaplara göz gezdirdim. Bir şeyler olmalıydı, bir iz...



 Ev sanki istila edilmişti.Sanki bir gece tüm kıyafetleri alarak geçmişi, hatıraları orada bırakarak gitmek zorunda kalmışlardı. Kim bilir? Kim bilir? Derken bir şey fark etmiştim. 3 tane gardırop vardı. Dolabı açınca fark edilen numaralar. Hepsini kağıda yazarak kendimi dışarıya attım. Takip edenler umurumda dahi değildi. Umurumda olan tek şey bu olayı çözmekti. Sokağın en tepesine çıktım daire numaraları ile ilgili olduğunu düşünüyordum. O numara ile örtüşen kapıların zilini çaldım.Herkes elime bir mektup tutuşturdu. 3 binaya girmiştim ve kapıyı açtıklarında aşağıdaki beyaz konak dediğim anda yüzleri kireç gibi olan insanlar sert bir ses ile nihayet diyerek elime eski bir mektup verdi. Sanırım beklenilen birisi idim. Artık şaşırmıyordum olacaklara kendimi hazırlıyordum. Mektupların için de aynı adres yazılıydı. Vakit kaybetmeden adrese doğru gittim. Bir ormandı,ormanın içinde tahta bir ev. Fazla güzel manzaralı fazla güzel bir evdi fakat içerisinden bir haberdim. Fakat birazdan haberlere konu olacağımdan da habersizdim. İçeri girdim yaşlıca bir kadın vardı. Bu o kadındı her ne kadar yaşlansa da güzelliği hiç değişmemişti. “Kimsin”dediğimde “geçmişin” demişti ve o anda kulakların çınlayacağı bir ses yankılanmıştı. Başıma saplanan o acı tarif edilemezdi. Burnumdan akan kanın kokusunu hissediyordum. Ve kapanan gözlerimi , kaybolan bilincimi hissediyordum. Sonrası mı koca bir karanlık ve sessizlik...



                                                                                                         Beyzanur Soydaş





Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.