Vuslat Arzusu Ve Allah’a Ulaşma İştiyakı

Bakıldığı zaman hemen herkesin ruhunun aradığı, belki de çok defa
bilmeyerek arkasından koşturduğu bir şey varsa, o da, çevremizden aldığımız
veya alacağımız uyarılarla Allah’a karşı duyacağımız aşk u alâkadır. Dünyanın,
ruhlarımızda hayranlık uyaran güzellikleri; canlı-cansız her varlığın birbiriyle
olan içten ve sıcak münasebetleri; bütün sevmeler, sevilmeler, umutlar, tatlı
hayaller, arzular ve iştiyaklar O’nunla olan o sırlı alâkanın bir yansımasından
ibarettir. Tadıp duyduğumuz dünya nimetleri, yaşanan değişik hazlı ve heyecanlı
“hatıralar”, gönüllerimizde O’nun bize bakıp iltifat etmesinin birer tecellîsidir.





Hayatı sevimli ve câzip kılan Allah’tır; biz, O’nun içimize attığı muhabbet
kıvılcımıyla severiz hayatı. Bundan dolayı da bize, cana yakın, yumuşak ve sıcak
görünen her şeyde önce O’nu sever, O’na karşı alâkamızı bir kere daha yeniler,
sonra da kendi zevklerimizi, şevklerimizi ve heyecanlarımızı yorumlamaya
çalışırız. Allah ile başlarız her şeye; O’nunla devam ettiririz devam ettirilecek her
işimizi. Kendimize karşı duyduğumuz her alâkada O’nun aşk ve muhabbetiyle
heyecanlanır; gözlemlediğimiz her şeyde görüp duyduğumuz değişik işaret ve
emarelerle ürperir; ağzımızı açıp bir şeyler mırıldanırken Allah’ın dilimize
armağan ettiği kelimelerle O’nu duyarız. Ve eğer gidip kör bir inada
saplanmamışsak, her zaman O’ndan neler ve neler dinleriz. Sonsuzluğun
güzelliklerine bürünmüş ne gül-endam şeylerle karşılaşır; ne simalarla karşılaşır
ve O’nun ışığıyla ne süslü varlıklarla tanışır; ne zevkine doyulmayan seyirlere
dalar ve ne sır koylarında dolaşır dururuz.



İşte böyle bir insana her nasıl oluyorsa o zamana kadar duyarsızlığının
körlüğüne emanetmiş gibi görülen bütün kapalı kapılar ardına kadar açılır. O
zamana kadar duyulup hissedilmedik pek çok şey bir sürpriz edasıyla ortaya
çıkar; birdenbire varlığın boyutları başkalaşır ve insan âdeta yerini, konumunu
ve durumunu bir kere daha keşfeder ve bir kere daha talihinin gülen yüzüyle
karşı karşıya gelmiş olur. Bundan sonra onun bakışlarında esen yellerden çisil
çisil yağan yağmura, çağlayan nehirlerden dalga dalga gürleyen denizlere,
semayı süsleyen yıldızlardan yerdeki güllere, çiçeklere ve diğer bitkilere kadar
her şey, Sevgili olarak bulduğumuz Allah’tan birer mesaj hâlini alır ve gözlerde,
gönüllerde o rengârenk güzellikleriyle bir güneş gibi doğmaya durur.



Allah, her şeyiyle güzeldir; O’na ait olan ve O’ndan gelenler de güzeldir. Hem
öyle güzeldir ki, hakka uyanmış bir gönül, görüp seyrettiği her şey üzerinde
O’ndan bir kısım ima ve işaretler aldıkça damarlarında kanı çekilir gibi olur ve
Allah’la bir anlık vuslat arzusu adına canını feda etmeyi dahi az bulur. Artık o
Hâk aşığının ruhi derecesi öyle bir yükselir ki can bedenden çıkmadan ruh
ayaklardan çekilmeden gelip gırtlağa dayanmadan o âşık bir metafizik gerilim ile
yüksek elektrik akımına maruz kalmış gibi ruhunu başka bir boyutta bir
helezonda gidiyor görür. Allah katında gibi olur ve deyim yerindeyse şah
damarından binlerce kez kendini Allah’a daha yakın bulur. Uzanmak iste O’na
uzanacakmış gibi bir atmosfer içinde bir efsunlu gecede yâri bulmak gibi o
istediği şeye ulaşacak o sonsuzun sonsuz sevgisinin kabından Kevser sunulmuş
gibi içecektir. Allah bizi o kendi bulunmaz ebedi ve baki kalacak sevgisine
mazhar eylesin. İnşallah-u Teâlâ…



Garip Sufi




Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.