Tesadüf fotoğrafhanesi
Genzimi yakan o acı kokunun içinde uyanmıştım. Yılların emektarı olan antika saate baktığımda sadece yarım saat geçtiğini gördüm. Saatin tik tak sesinde ve loş ışıkta mayışmıştım. Kendimi silkeleyerek, loş ışıktan sıyrılıp kameram ile kendimi dışarı attım.
İstanbul’un o dar yokuşlarından çıkıyordum. Yazılarım için kayda değer objektifler ararken birisi bana çarptı. Yerimde sendeledim ve kameram elimden kaydı. Kameramı yerden aldım ve yanlışlıkla çektiğim fotoğraftan habersiz boynumda kamera, elimde puro ilerlemeye devam ettim. Çarpmanın etkisiyle sinirlenmiştim. Anlayamıyordum birisi bana çarpınca çıldıran ben nasıl bu hayatta yaşamıma devam edebiliyordum?
Aklıma gelen suret yüzünden gözlerim yaşarmıştı. Kendi kendime iç monoloğumu yaptıktan sonra toparlandım ve Çamlıca’nın o eşsiz tepesine çıktım. Aç ve yorgundum. Haftalardır ne yediğimi dahi hatırlamıyordum. Tahmin etmem zor değildi aslında, kuru ekmek.Vücudumun daha fazla dayanabileceğine inanmıyordum. Çamlıca’nın güzelliğine son defa bakmıştım. Ardıma baka baka geldiğim yolları geri döndüm. Evime gelmiştim. Dışarıdan bakınca yıllar önce terkedilen, örümceklere yem edilmiş zannedilen evime. Analog makinamın filmini çıkardım banyo yaptırmaya başladım yoğun koku ve karanlık odada bunalmıştım , dayanamıyordum. Kafamın içi masamın üstü gibiydi; Darmadağın.
Tüm dağınıklığın içinde belirginleşen 1 fotoğraf gördüm. Oydu, saçları önüne doğru dökülmüş, sola doğru bakıp gülüşünü bahşetmişti birisine. Fotoğrafın ıslandığını farkettiğimde fotoğrafı kenarı çektim. Dizlerimi karnıma çekmiş ağlıyordum. Yerden kalkıp kendimi dışarı attım. Ayaklarım kendiliğinden gidiyordu,sendeliyordum. Annelerinin çocuklarını benden uzak tutmasını garip karşılamıyordum. Özlemin sarhoşuydum. Ondandı yolda dahi yürüyemeyişim. Fotoğrafın çekildiği yere geldiğimde hiç kimsenin olmadığı gördüm. Banka oturdum bekledim, bekleyecektim. Saatler geçti.Gökyüzüne gece hükmediyordu artık. Saatler gibi ümidim de geçip gitti. Ayağa kalkmam ile yere yığılmam bir oldu. Gözlerimi açtığımda; gökyüzünde yıldızlar, bir çift şimşeği andıran göz ve o gözlerdeki yağmur damlaları gözüküyordu. Yağmur damlaları yüzüme akıyordu. Güldüm. Güldü. Tanrı sesimi duymuştu işte. Gözlerimi yumdum. Gözlerini yumdu. Bu hayatın fotoğrafına giren iki insandık. Kendimizi o fotoğraftan kestik.
O fotoğraf karelerindeki kesik parçayı ararsanız bizi hatırlayın...
Beyzanur Soydaş
Leave a Comment