En İyi 50 Roman - 2018
Yayın dünyasından pek çok önemli editör, eleştirmen ve yazarın oylaması sonucunda belirlenen listede, David Grossman'ın 2017'de Uluslararası Man Booker Ödülü'nü kazanan kitabı Bir At Bara Girmiş zirveye yerleşirken, Norveçli usta yazar Dag Solstad Türkçedeki ilk kitabı Mahcubiyet ve Haysiyet ile listenin üst sıralarında kendine yer buluyor. Erlend Loe, tüm dünyada büyük ilgi gören "Doppler"in devamı niteliğindeki Bildiğimiz Dünyanın Sonu ile yine hayli ilgi toplarken, yakın zamanda iki yeni romanla birlikte sessizliğini bozan Latife Tekin'in Sürüklenme adlı kitabının yanı sıra, Ayfer Tunç'un Âşıklar Delidir ya da Yazı Tura adlı romanı ve Burhan Sönmez'in Labirent'i çağdaş Türkçe edebiyatın bu yıl en çok ses getiren örnekleri olarak dikkat çekiyor.
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın kişisel arşivinden ilk kez gün yüzüne çıkan, edebiyatımızın temel yapıtlarından "Huzur"u tamamlar nitelikteki metni Suat'ın Mektubu ve Mark Z. Danielewski'nin biçimsel olarak yenilikçi başyapıtı Yapraklar Evi kuşkusuz bu senenin en önemli edebiyat olayları arasındaydı. Bu yüzden de listede özel bir yere sahipler.
Aylak Adam Yayınları tarafından Sami Türk çevirisiyle ilk kez tam metniyle, 4 cilt halinde yayımlanan Robert Musil'in başyapıtı Niteliksiz Adam da kuşkusuz bu yılın en önemli edebiyat olayı olmaya aday. Ancak değerlendirmemizi 15 Kasım 2018'e kadar yayımlanan kitaplarla sınırlı tuttuğumuzdan, Niteliksiz Adam'ı gelecek seneki listemizde görmeyi bekleyeceğiz artık!
Georgi Gospodinov imzalı Doğal Roman gibi, bu yılın en çok konuşulanları arasında yer alsa da, Türkçede ilk baskısını yıllar önce yapmasından dolayı listeye dahil edemediğimiz yapıtları da es geçmeyelim. Edebiyatın bu yılki gündemini aşağıdaki 50 romanla özetlememiz imkansız elbette. Bizim amacımız, edebiyatta bu yıla dair bir not düşmek, belki bir nebze yol gösterici olabilmek.
Not: 15 Kasım 2017 ile 15 Kasım 2018 tarihleri arasında yayımlanmış ve Türkçede ilk baskısını yapmış kitaplar arasından seçilen söz konusu 50 romanı, jürimizdeki 29 ismin kişisel listeleri doğrultusunda, basit bir aritmetik hesapla oluşturduk.
Kuzey Avrupa’nın yaşayan en büyük yazarları arasında gösterilen Dag Solstad ilk kez Türkçede.
Ellili yaşlarındaki edebiyat öğretmeni Elias Rukla için sıradan bir gündür: Yıllardır yaptığı gibi, sevdiği bir eseri (Henrik Ibsen’in Yaban Ördeği’ni) bir sınıf dolusu ilgisiz lise öğrencisine heyecanla yorumlamaya başlar. Ne var ki görünüşte küçük bir olay hiç beklenmedik bir krizi tetikleyecek, Elias’ın hayatında derin izler bırakmış bir dostluğun hatırasına dönmesine, evliliğini, kendisini ve içinde yaşadığı toplumu sorgulamasına yol açacaktır.
Mahcubiyet ve Haysiyet, yükte hafif pahada ağır, dili ve atmosferiyle akılda yer eden, okuyanların tekrar tekrar dönmek isteyeceği o özel romanlardan.
“Bütünüyle hipnotize edici, bütünüyle insancıl bir yazar.”
- James Wood, New Yorker -
“Solstad’ın dili, eski görünen yeni bir zarafetle parıldar ve taklit edilemeyen, enerji dolu, kendine özgü bir ışıltı yayar.”
- Karl Ove Knausgaard -
(Tanıtım Bülteninden)
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın kişisel arşivinden ilk kez gün yüzüne çıkan, edebiyatımızın temel yapıtlarından "Huzur"u tamamlar nitelikteki metni Suat'ın Mektubu ve Mark Z. Danielewski'nin biçimsel olarak yenilikçi başyapıtı Yapraklar Evi kuşkusuz bu senenin en önemli edebiyat olayları arasındaydı. Bu yüzden de listede özel bir yere sahipler.
Aylak Adam Yayınları tarafından Sami Türk çevirisiyle ilk kez tam metniyle, 4 cilt halinde yayımlanan Robert Musil'in başyapıtı Niteliksiz Adam da kuşkusuz bu yılın en önemli edebiyat olayı olmaya aday. Ancak değerlendirmemizi 15 Kasım 2018'e kadar yayımlanan kitaplarla sınırlı tuttuğumuzdan, Niteliksiz Adam'ı gelecek seneki listemizde görmeyi bekleyeceğiz artık!
Georgi Gospodinov imzalı Doğal Roman gibi, bu yılın en çok konuşulanları arasında yer alsa da, Türkçede ilk baskısını yıllar önce yapmasından dolayı listeye dahil edemediğimiz yapıtları da es geçmeyelim. Edebiyatın bu yılki gündemini aşağıdaki 50 romanla özetlememiz imkansız elbette. Bizim amacımız, edebiyatta bu yıla dair bir not düşmek, belki bir nebze yol gösterici olabilmek.
Not: 15 Kasım 2017 ile 15 Kasım 2018 tarihleri arasında yayımlanmış ve Türkçede ilk baskısını yapmış kitaplar arasından seçilen söz konusu 50 romanı, jürimizdeki 29 ismin kişisel listeleri doğrultusunda, basit bir aritmetik hesapla oluşturduk.
1.Bir At Bara Girmiş
Kitap Açıklaması
Yarım kalan öyküler, söylenmeyen sözler, beklenmedik darbeler... Kitapları otuzu aşkın dilde okunan büyük yazar David Grossman, ustaca kurguladığı bu çarpıcı metinde son sayfasına değin soluk kesen bir öykü anlatıyor ve okurunu, sahnesinde tuhaf bir adamın, Dovaleh G.’nin dikildiği komedi kulübünün kapılarından içeriye sokuyor. Dovaleh G., parlak spotların altında, onu meraklı gözlerle izleyen seyircinin karşısında hayatını temize çekiyor ve adeta bir psikiyatrın koltuğunda uzanmışçasına geçmişin loş dehlizlerine dalıyor. Ters köşelerle dolu bir gösteri bu; sahnedeki adam kendi hikâyesini anlatıyor ve bu hikâyede espriler, seyircinin suratında birer yumruk gibi, birer tokat gibi patlıyor.
Man Booker Uluslararası, Ödülü’ne layık görülen ve samimi, doğrudan anlatımıyla büyük övgü toplayan Bir At Bara Girmiş, herkesin derdinin kendine olduğu, her koyunun kendi bacağından asıldığı dünyada onca yalnızlığa rağmen görülmeye, duyulmaya, anımsanmaya duyulan ihtiyacın ve kahkaha ile gözyaşları arasındaki bir arpa boyu mesafenin romanı.
Soru su: Var olmak, bütün olmak için yeterli mi?
(Tanıtım Bülteninden)
2.Mahcubiyet ve Haysiyet
Ellili yaşlarındaki edebiyat öğretmeni Elias Rukla için sıradan bir gündür: Yıllardır yaptığı gibi, sevdiği bir eseri (Henrik Ibsen’in Yaban Ördeği’ni) bir sınıf dolusu ilgisiz lise öğrencisine heyecanla yorumlamaya başlar. Ne var ki görünüşte küçük bir olay hiç beklenmedik bir krizi tetikleyecek, Elias’ın hayatında derin izler bırakmış bir dostluğun hatırasına dönmesine, evliliğini, kendisini ve içinde yaşadığı toplumu sorgulamasına yol açacaktır.
Mahcubiyet ve Haysiyet, yükte hafif pahada ağır, dili ve atmosferiyle akılda yer eden, okuyanların tekrar tekrar dönmek isteyeceği o özel romanlardan.
“Bütünüyle hipnotize edici, bütünüyle insancıl bir yazar.”
- James Wood, New Yorker -
“Solstad’ın dili, eski görünen yeni bir zarafetle parıldar ve taklit edilemeyen, enerji dolu, kendine özgü bir ışıltı yayar.”
- Karl Ove Knausgaard -
(Tanıtım Bülteninden)
3.Bildiğimiz Dünyanın Sonu
Zaman her şeyi silip süpürür.”
Eserleri yirmiden fazla dilde okunan Norveçli yazar Erlend Loe’nun unutulmaz bir modern zaman figürüne dönüşen kahramanı Doppler yuvaya dönüyor. Doppler romanının devamı niteliğindeki Bildiğimiz Dünyanın Sonu ormanın derinliklerinden sistemin derinliklerine uzanıyor: Çemberin içinde duramayanların bütün oyunlardan kovulduğu bir dünyada özgür kalmak mümkün mü?
Ormanın derinliklerinde geçirdiği macera dolu ayların ardından bir ailesi olduğunu hatırlayan Doppler, geyiği Bongo’yu boynuzlu hayvanlar barınağına bırakıp soluğu Oslo’da alır. Kendisini ölesiye özlediklerine inandığı karısına ve çocuklarına kavuşacağı için çok heyecanlıdır ama küçük bir problem vardır: Onca yıllık posta kutusunun üzerinde “Andreas Doppler” değil, “Egil Hegel” yazmaktadır! Dibe vurduğunu düşünür ama aşağılanma nedir, görmemiştir henüz..
Hafiflemiş ve özgür hissediyordu kendini. Gerçekten özgür. Borcu yoktu, işi yoktu, yükümlülükleri yoktu. Sadece kendisi vardı. İyisiyle kötüsüyle. Ve güzel bir geyiği. Vergi dairesinin bisiklet parkına bağladığı Bongo’yu çözdü ve durup üst katlara baktı.
Her yerde toplantılar yapıldığını varsayıyordu; bu toplantılar ki, hem araştırmalar hem de deneyimler sonucu yalnızca yersiz olmakla kalmıyor, doğrudan verimi de baltalıyordu.
Bongo’ya tırmanırken yüzüne bir gülümseme yayıldı. Artık bu hayattan elini eteğini çekiyordu.
(Tanıtım Bülteninden)
4.Sürüklenme
Yüzümüze ölümün gölgesi düştüğünde hayat ısrarla yaşama şansı tanımak istiyor bize, türlü biçimlerde uyarıp tekrar tekrar sınıyor bunun için.
Sürüklenme’nin isimsiz anlatıcısı görünüşte sivil toplum örgütü gibi işleyen bir oluşumun destekçisidir. Bir yolculuk dönüşü, önce uçakta karşılaştığı tekinsiz bir kişinin, sonra bir kâhini andıran karizmatik taksicinin, hatta gökyüzü ve yeryüzündeki tarifsiz güçlerin tesiri altında sürüklenip durur. Örgüte kaynak temin etmek için Türkiye’deki büyük şirketlerin yuttuğu beldelerde ve Rusya'dan İngiltere'ye, Yunanistan'dan Almanya'ya yolculuk eden anlatıcı, bir taraftan örgütün kuruluş amacı konusunda, lideriyle derin bir hesaplaşma içine girer. Öte yandan da kimsesiz, ayrıksı ve ele gelmez gençlere sahip çıkarak kendi hayatına anlam vermeye, yaşadığı derin hüsranı ve zamanımıza has yersiz yurtsuzluk hissini, sevgi açlığını tedavi etmeye çalışmaktadır.
Latife Tekin, Manves City’yle aynı anda yayımladığı Sürüklenme’de Türkiye’nin bu acımasız ve hoyrat günlerine ayna tutuyor. Manves City’yle birbirine el uzatan Sürüklenme, süregelen toptan yıkıma karşı yeni mücadele yollarının, çaresiz yetişkinlerin, sahipsiz, yoksul, yalnızlaştırılmış gençliğin ve onların yeni bir hayat kurma, sürüklenirken tutunma çabalarının romanı.
(Tanıtım Bülteninden)
5.Aşıklar Delidir ya da Yazı Tura
Saatin içindeki kum taneleri gibi parmaklarının arasından akıp giderken hayat, hikâyeleriyle birbirini tamamlayan iki âşık, belirsizlik içinde sevgilerini var ediyor. Ama bazen kum saati sadece akmıyor, yere düşüp kırılıyor, kumlar ortaya saçılıyor. Böyle anlarda ailenin sadece huzur ve güzelliği değil geçmişe terk edildiği sanılan hatıraları, marazları da taşıdığı anlaşılıyor.
İki âşığın genetik bir hastalıkla kesişen yolları bir noktada ayrılsa bile biri İstanbul’da, diğeri New York’ta aynı nefesi alıp vermeyi sürdürecekler… nefesleri yettiği sürece.
Ayfer Tunç, ilmek ilmek işlediği cümleleriyle modern bir destan yazıyor. Âşıklar Delidir ya da Yazı Tura ailenin, arkadaşlığın, sadakatin, hastalığın ama en çok deliliğin ve acının öyküsü. Çünkü âşıklar delidir ve deliler acı çeker.
Umutlandı. Yüzü açık kalmış bir kitap gibiydi, aşk hakkında hiç söylemediği sözler satır satır okunuyordu. Mucizeler her zaman beklenir hayattan. Aşkın kendi varlığından gelen, iyileştirici bir gücü vardır ve kıyaslanacak olursa, aşkla geçen zamanın özgül ağırlığı, saatlerin gösterdiği zamanınkinden kat kat fazladır.
Aşk zamanın yoğunluğunu arttırmaya muktedir olan tek kimyadır.
(Tanıtım Bülteninden)
Kaynak ve Devamı için :
Leave a Comment