vakt-i Merhun
Aldığım nefes,hissettiğim güneşti tiyatro benim için. İçimde filizlenen büyüyen sanat tohumunu şimdi kanıtlama zamanıydı.Bugün mülâkat vardı. Heyecanlıydım. Usta jürilerin önünde sanat icra etmek hiç kolay gözükmüyordu. Tiyatronun kolay olduğunu hiç düşünmemiştim, düşünülemez de zaten. Canlandırma, bize verilen bir ruhla bir çok bedene sahip olmak kolay olmamalıydı. Ha birde sanata,sanatçıya düşman insanların içinde hemen hemen hiç kolay gözükmüyordu. Bu düşünceler ile eski, tarihi tiyatro salonuna, evime, mezarıma, cennetime, cehennemime yol aldım. Yolda birden bir mavi göz işledi gözlerime. Hançer saplandı kalbime. Tanımadığım birisi için bu denli kalbimin sızlaması normal miydi? Evet, tanımıyordum tanımak istiyor muydum, bilmiyordum. Aklım hüküm vermeyi bırakmıştı.Omzuna dokunup “kediler çok güzeller.”dedim. Anlamadı, umursamadı da deli olduğumu düşünmesi ihtimaldi. Sanırım bu düşüncelerinde haklıydı. Ardından tekrar bağırdım “Kediler diyorum bayım kediler.”dönüp bakmadı dahi. Bir sapık gibi, gölge gibi takıldım peşine. Şehri alt üst etmiştik. Ah mavi gözlü çocuk, arkandaydım görmedin, duymadın, hissetmedin. Ama ben...
Ama ben hissettim mavi gözlü çocuk. saçlarına değen rüzgarı, gözlerine benzeyen yağmuru. Bütün bunlar olurken sanki zaman durmuştu, sanki mıhlanmıştı akrep, yelkovan. Ama ne mümkün saate bakmamla geleceğimin uçurumun kenarında kendini özgürlüğe bırakmasına çeyrek kaldığını gördüm. Mavi gözlü çocuğa elveda etmiştim. Tüm geçtiğim bu yolları adını koyamadığım, anlamsız göz yaşlarımla geri döndüm. Mülâkata geç kalmıştım. Bana yaşama aşkını veren tiyatroma dahi geç bırakacak şeyi düşündüm. Nasıl oluyordu bu? Düşüncelerim beni tiyatro salonuna götürdü. Hemen sahneye atıldım. Oyunu oynamam gerekiyordu. Fakat ne çare oyunum aklımdan çıkmıştı. Özür diledim fakat hâlâ sinirli bir şekilde bana bakıyorlardı. Anlatmaya başladım. “Bakın bayım geliyordum fakat ne oldu bilemezsiniz, birisi vardı... Birisi; farklı, bambaşkaydı. Anlamadım bayım, peşine düştüm, takip ettim. Tahmin dahi edemezsiniz bayım mavi gözleri var yüreğime işleyen.” Dilim sürüşüyor, bacaklarım titriyordu. Ağlamaklıydı ses tonum. Kendimi ifade edememişliğin çaresizliği vardı üzerimde.
Bir yardım beklerken. Kafamı sağa çevirdim ve dizlerimin üzerine düşmem bir oldu, oradaydı. Çaresizce yerde sürünerek ilerledim. Tüm salon şaşkınlıkla izliyordu. Tek derdim ona ulaşabilmekti. Geldim dediğim anda aramızda cam olduğunu fark ettim. Cama elimi yasladığım anda bir alkış tufanı koptu. Korkmuştum anlamadım. Şaşkın gözlerle insanları süzüyordum. Jüriler dahi alkışlıyordu. Kazandınız diye bir kadın açıklama yaptı.Ne yani kaderimin bana oynadığı oyunumu oynamıştım. Bir kadına,bir seyirciye bir de mavi gözlü çocuğa baktım. Mavi gözlü çocuk. O yoktu,gitmişti. Vuslatım kısa sürdü yani. Ama vazgeçmek olmazdı. Etrafımda dönmeye başladım. “Kediler bayım özlerler”Diye haykırıyordum. Yoktu. Kadın konuşmaya başladı duyuyordum ama anlamıyordum. En son “Oyunun ismi nedir cümlesine takıldım.” Son kez mavi gözlü çocuk dedim ve başımı yukarı kaldırarak son gücümle “Vakt-i merhun” diye haykırdım. Kaderimin ve oyunumun ismiymiş anlayamadım.
Yazan: Beyzanur Soydaş
Leave a Comment