Su Damlasının Hikayesi
Issız bir bahar
akşamının avuçlarında yaşayan küçük bir sokak çocuğuyum ben. Yol arkadaşım
ıslak bir köpek yavrusu. Saçları kırılgan bir kadının gönlünden dökülen iki
damladan biriydim. Diğer damla toprağa süzülüverdi birden tutamadık. Ben öyle
bir düştüm ki siyah asfalt üzerine kalbim hala kırık. Küçük bir damlaysam bile
hayat vermeliydim kuşa, çiçeğe, böceğe. Oysa kurumaya yüz tutmuştum. Durdum,
sustum ve toprakta yeniden can bulmayı bekledim. Öyle bir öldüm ki gömülemedim.
Öyle bir kurudum ki dudaklarım çatladı koca bir çöl havası esintisiyle. Denizi
aradım sokaklarda, bilinmedik şehirlerde. Kurumaya yüz tutmuş bir damlaysan
denize karışmalısın. Yoksa kimse anmaz adını. Ellerim küçücüktü, boyum kısacık.
Yalnızca gözlerim kocamandı daha iyi seyredebilmek için hayatı. Sonra kalın bir
perdeyle kapattılar gözlerimi, kör oldum. Denize ulaşmak hayaldi küçük damla
rüzgar estikçe kuruyacaktı. ‘Açın’ dedim ‘perdeleri açın!’ Kim duyacak sesimi?
Korkuyla bir gözyaşı süzüldü yanaklarımdan. Durmadan hiç durmadan damladı ve
ben büyüdüm. Eskisinden daha büyüktüm. Çölün ortasından, denize seslendim;
‘yağmurlarla yahut bir gülün vücudunda geleceğim yanına ve bulacağım
aslımı.’
Issız bir bahar akşamının avuçlarına
tutunmuş küçük bir su damlasıyım ben. Denizi aramak için yola çıkmış, onca yıl
koşmuş kimi zaman yürümüş, kimi zamansa uçmuştum. Geldiğim yer aynı sokak, aynı
mahalle, aynı şehirdi. Her şey aynı bir ben farklı… Denizi ararken düştüm bir
su birikintisine. Hayat bulacağımı sanırken boğuldum. Öyle bir boğuldum ki
yüreğim ateş parçası. Su damlası yanar mı hiç? Ben yandım. Bağırarak,
çıldırasıya yandım. Saçları kırılgan kadın, kırılgan yüzünü yaklaştırarak
yüzüme üfledi sessizce, söndüm. Sönen beden kurudu. Damlanın yerine bir taş
parçası doğdu. Denize düşsem batarım, yere düşsem parçalanırım, yerimde saysam
ezilirim ayaklar altında. Korkudan titreyerek bağırdım denize, ‘ey hırçın
deniz, seni aradım, seni sordum gün ve gece. Nerdesin?’ Koca bir deniz olmak
varken çirkin bir taş oldum istemeden. O an bir dalga sesi vurdu taştan
kıyılarıma. Bir deniz esintisi… ‘Taşsa vücudun taşı kır gel, yere düş,
parçalan, yine gel. Çirkinsen güzelleş de gel.’
Taşsam kırılmalı, damlayı bulmalıyım yeniden. Ağladım ağladım içimdeki damlayı bulmak adına. Günler, haftalar, aylar boyu ağladım. Sonra bitti gözyaşı. Dışım taş kaplı, içim taş parçaları. Bir köşede susarak, susayarak yeniden damla olmayı bekledim. Rüzgar esti, bahar akşamları kaçtı şehrimden. Yerine kızgın güneş geldi. Sokak çocukları terledi, çiçekler terledi, sokaklar terledi. Ben bir damla suya hasret kaldım.
Sessiz, sakin bir yaz akşamının alın terinde oturmuş koca bir taş parçasıyım ben. Küçük bir damlayken, küçük öyküler yazardım denize ve güzel şiirler söylerdim. Şimdi yeşermeyen bir tohumdan fazlası yok içimde. Su yoksa filiz de yoktur. Yalnızca derin bir güneş. Öyle bir yanıyor ki taştan yürek. Duymuyor çığlık çığlığa kuş cıvıltılarını, duymuyor içindeki denizin parçasını ve görmüyor işin kötüsü, söylemiyor da koku da alamıyor. Sesim çıksa çıldıracağım. Çıldırarak çığlık çığlığa bağırsam belki de parçalanacağım. İşte o zaman damla çıkacak ortaya. Bir umut, lakin yeşermeyen bir tohum var içimde. Yeniden öyküler yazma, yeniden şiirler okuma umudu. Belki o zaman yine yazacağım Ferhat ile Şirin’i, Kerem ile Aslı’yı ve belki de yeniden yazacağım küçük damla ile denizin öyküsünü. Sevgiliye kavuşamayan her aşık gibi, çıldırarak ve ağlayarak. Yalandan bir mutlu son hazırlayarak diğer damla gibi toprak olacağım.
Yazan: Merve Güvenlier
Taşsam kırılmalı, damlayı bulmalıyım yeniden. Ağladım ağladım içimdeki damlayı bulmak adına. Günler, haftalar, aylar boyu ağladım. Sonra bitti gözyaşı. Dışım taş kaplı, içim taş parçaları. Bir köşede susarak, susayarak yeniden damla olmayı bekledim. Rüzgar esti, bahar akşamları kaçtı şehrimden. Yerine kızgın güneş geldi. Sokak çocukları terledi, çiçekler terledi, sokaklar terledi. Ben bir damla suya hasret kaldım.
Sessiz, sakin bir yaz akşamının alın terinde oturmuş koca bir taş parçasıyım ben. Küçük bir damlayken, küçük öyküler yazardım denize ve güzel şiirler söylerdim. Şimdi yeşermeyen bir tohumdan fazlası yok içimde. Su yoksa filiz de yoktur. Yalnızca derin bir güneş. Öyle bir yanıyor ki taştan yürek. Duymuyor çığlık çığlığa kuş cıvıltılarını, duymuyor içindeki denizin parçasını ve görmüyor işin kötüsü, söylemiyor da koku da alamıyor. Sesim çıksa çıldıracağım. Çıldırarak çığlık çığlığa bağırsam belki de parçalanacağım. İşte o zaman damla çıkacak ortaya. Bir umut, lakin yeşermeyen bir tohum var içimde. Yeniden öyküler yazma, yeniden şiirler okuma umudu. Belki o zaman yine yazacağım Ferhat ile Şirin’i, Kerem ile Aslı’yı ve belki de yeniden yazacağım küçük damla ile denizin öyküsünü. Sevgiliye kavuşamayan her aşık gibi, çıldırarak ve ağlayarak. Yalandan bir mutlu son hazırlayarak diğer damla gibi toprak olacağım.
Yazan: Merve Güvenlier
Leave a Comment