Körükleyici Duygular

Kıskançlıktan insanlar yaşlanıyor.
Küslükten hastalanıyor.
Kızgınlıktan aptallaşıyor.
Ancak aşktan gençleşiyor.

Geçenlerde rastladığım bu dörtlükle ilk köşe yazımı yazmaya başlıyorum. Dörtlüğün yazarını
maalesef bilmiyorum, yabancı bir kaynaktan çevirim, anonim olmasını umuyorum.
Yazı yazmak benim için çok keyifli bir icraattır. Kaldı ki hayatın içinden bir yazarsanız konu
bulmak hiç de zor olmuyor. Üstelik dört senelik psikoloji lisansınız varsa yazmamanız hata.
Neyse konum; bu dörtlükte geçen her cümlenin geçerliliğini yaşadığımız hayat üzerinde
sorgulamak.
Dörtlük harfi harfine  geçerli. Çünkü etrafımızda hasta, yaşlanmaya erken yaşta yüz
bulmuş, sersemleşmiş pek çok insan var. Hatta o kadar çoklar ki hayretler içinde
kalabiliyoruz. Dikkat ederseniz sıralamaya gençleşen insanları koymadım. Çünkü aşk konusu
kızgınlık, küslük ve kıskançlığın öylesine gölgesi altında kalmış ki değil aşık olmak insanlar
aşk yaşamayı unuttular veya unutmak üzereler.
Gel gelelim bu olumsuz duyguların bize hiç bir yararı yok ve biz bunu çok iyi biliyoruz. Ama
insan evladı bu duygularla kuşatılmış. İncelersek; tarihte bilinen ilk cinayete kıskançlık
duygusunun sebep olduğunu görebiliriz. Açıklamak gerekirse, Adem ve Havva'nın
oğullarından Kabil, Habil'i kıskançlık sebebiyle öldürdü. Bildiğiniz üzere Kabil'den sonra da
kıskançlık sebebiyle olan cinayetler günümüzde hala devam ediyor. Kabiller adeta
yaşadığımız dünyada türedi. Ölüm olmasa bile ruhsal çöküntü beynimizi ve kalbimizi
öylesine yoruyor ki aniden ölmesek bile kendimizi yavaşça sabote ediyoruz. İşin ironisi,
Kabil de dahil olmak üzere günümüzdeki Kabillerin kendileri de dahil herkes onların haksız
olduğunu biliyor. Çünkü insanlar vicdan denilen bir içsel güç ile doğdular ve vicdan
kıskançlığın yarattığı harabatın acısını bize hissettiriyor. Kıskançlığa tek taraflı bir
sorumluluk yükleyelim. Peki ya kızgınlık? Kızgınlıktan -düz düşünürsek- kızdıran kişi ve
kızan kişi olmak üzere en az iki kişi sorumlu. Hatta bazen kızan kişiye masum bile
diyebiliriz. Çünkü kızdıran kişinin davranışı karşı tarafın sabrını taşırabiliyor. Kaldı ki,
keskin sirke küpüne zarar verir atasözüyle birlikte kızmanın da hiçbir işe yaramadığını çok
iyi biliyoruz. Kızmaya karşı affetme, anlayış gösterme, anlamaya çalışma eylemlerinde
bulunmanın yararlarını görmek istiyoruz. Aksi takdirde kızgınlık, aptallaşmak dışında hiçbir
işe yaramıyor.
Ve küslük! Nefretten, kinden etrafınızda çiçekler açtığı oldu mu? Hayır. Peki hastalanıp
yataklara düştünüz mü? Evet. Öyleyse neden hala inkar ediyoruz? Barış karşıtı her nefret
söylemi bizi dipsiz bir mutsuzluk kuyusuna sürüklüyor ve hasta ediyor. Siz hastayken o
küstüğünüz kişi ne mi yapıyor? Hayatına öyle ya da böyle devam ediyor.
Aşk...
Bizi gençleştirip mutlu eden tek şey bu duygu. Her midenizin kelebeklerle dolu olduğu an, en
mutlu olduğunuz ve vücudunuzdaki hormonların sizi güzelleştirdiği an. Sadece ilişki
boyutunda değil, kendinize duyduğunuz aşk başta olmak üzere, aklına ne gelirse aşkla
yaklaşmak ve hayatı aşk duygusuyla yaşamak sizi göklere çıkaracak tek şey olacak. Sevin,
sevilin...
Kıskançlık, kızgınlık ve küslük duygusunu bir gün boyunca yaşamadığınızı düşünün.
Herhalde Benjamin Buttun filmindeki gibi saatiniz sizin için ters dönmeye başlayacak ve
gittikçe gençleşeceksiniz. Ama kötü haber; bu duyguları yirmi dört saatliğine bile terk
edemezsiniz. Çünkü illaki sizi gün içerisinde birisi kızdıracak, sinirlerinizi bozacak, illaki bir
arkadaşınız veya aileden herhangi birisi bir anlığına bile olsa size küslüğü yaşatacak.
O zaman ne yapacağız? Aşk duygusunu nasıl tadacağız? Biz tattık diyelim başkalarına nasıl
öğreteceğiz? Kötü duygulardan nasıl aranacağız? Asırlardır konuya ilişkin raf raf kitaplar
yazılmışken bir köşe yazısı mı bizlere yardımcı olacak?
Dini kitaplar, peygamberler, krallar, kraliçeler, sultanlar, harunlar, firavunlar, bilim adamları,
sanatçılar bu konuları noktalayamazken bir köşe yazısı mı noktalayacak ?
Hayır.
Yapılması gereken tek şey her insanın şapkasını önüne koyup düşünmesi olmalıdır.
Yazılanlar sadece şapkayı önüne koydurmaya neden oluşturacaktır.
Bu ütopyayı yaratmak için yazmaya devam edeceğiz, okutturmaya ve diretmeye ayrıca
devam edeceğiz.

YAZAR: Seray Küçük

** Psikolojinin en temel kavramı olan benlik konusu üzerine yazdığım Ben'i Keşfet
kitabını incelemek ve satın almak için link aşağıdadır.
www.dr.com.tr/ Kitap / Beni-Kesfet

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.