Jean Jacques ROUSSEAU
28 şubat 1712’de Cenevre’ de (İsviçre) doğmuştur. Protestan bir aileni çocuğu olarak dünyaya gelen Rousseau annesini doğduğunda kaybetmiştir. On yaşında ise babası tarafından terk edilen Rousseau’nun hayatı elem ve karmaşa içinde geçmiştir.
Okumaya babası ile başlamış ve daha sekiz yaşındayken ‘Hayatlar’ adlı kitabı okumuştur.[1] Roman okumaya oldukça meraklı olan Rousseau her bulduğu şeyi yutarcasına bir tavırla okumaktadır.

1724 yılında Cenevre’de bir noterin yanına katip olarak verilmiş fakat kovulmuştur. Ardından 1725 yılında oymacı bir ustanın yanında oymacılık zanaatını öğrenmiştir.[2] Ustası tarafından sıkboğaz edilen ve kitap okuması engellenen Rousseau buradan kaçarak bir papazın yanına sığınmıştır. Pontverre adlı papaz Rousseau’ yu Katolik yapmış ve bir süre korumasında kalacağı Mme. de Warens adında bir kadına mektup göndermekle görevlendirmiştir.[3] Rousseau bu görevle Annecy’ e kadının yanına gitmiştir.

Mme. de Warens’ in yanında bir süre kalmış ve kadın onunla yakından ilgilenmiştir. Aralarında 13 yaş bulunmaktadır ve Rousseau anne şefkatini Mme. de Warens’ den görmüştür. Anne dediği Mme. de Warens’ in isteğiyle İtalya’ da Turino’ya giderek burada Katolik manastırında dört ay eğitim görmüştür.
Bu eğitimin ardından doğup büyüdüğü Protestanlık ile eğitimini Katoliklik arasında bir süre iç çatışma yaşamıştır.
Eğitim sürecinin ardında 1729 yılında tekrar Mme. de Warens’ in yanına dönmüştür. Bu dönüşünde ‘anneciğim’ dediği kadınla daha da yakın ilişkiler kurmuşlardır.[4] Kadının ona yönelik şefkatli ve iyi niyetli tutumuna Rousseau evin tüm işlerin yaparak karşılık veriyordu.
Mme. de Warens’ in isteği üzerine kilisenin müzik okulunda bir süre eğitim almış fakat hocasının kiliseden ayrılmasıyla bir süre onu takip etmişse de tekrar ‘Anneciğinin’ yanında almıştır soluğu. Fakat bu eğitim süreci onda hayatı boyunca sönmeyecek müzik ateşini yakmıştır. 1732-1740 yılları arasında Mme. de Warens’ın koruması altında ikamet etmiştir. Bu süre zarfında Mme. de Warens’a aşık olmuş karşılık ta bulmuştur. Ayrıca sürekli okuyarak kendini geliştirerek öz kimliğini oluşturmuştur. Ve artık bu yaşam tarzından da sıkılan Rousseau her şeyi arkasında bırakarak yola düşmüştür.
Rousseau 1740 yılında Mm. de Mably adında bir zenginin evinde, evin iki oğluna öğretmenlik yapma girişiminde de başarısız olan sonuç almıştır.
1741’ de yeni bir umut vardı içinde: Beste yapmak için kullanılan başka bir usül geliştirmeye karar vermişti. Sayılarla yazılan bu nota usülünü ona zenginliği getireceğini düşünüyordu. Fakat sistem akademi tarafından başarısız bulununca sonuç Rousseau tarafından yine hüsran olmuştu.

1750 yılına kadar hayatındaki kadınla sükun bir hayat süren Rousseau bu kadından olan beş çocuğunu da kimsesiz çocuklar yurduna bırakmıştır. Bu dönemde, Diderot aracılığıyla Ansiklopediciler’e katıldı. Bu yıllarda Rousseau’nun -hukuk, ahlak, felsefe, siyaset gibi- çeşitli alanlarda yazdığı makaleler büyük tartışmalar yarattı.
1750 yılında Dijon Akademisinin; ‘ Bilimin, sanatın ahlaka olumlu etkisi olmuş mudur?’ konulu yarışmasına; ‘Bilim, Sanat Üzerine Söylev’ adlı eseriyle katılmış ve yarışmayı kazanmıştır.[5] Eserde kendinin yaşam serüveninden yola çıkan Rousseau ‘ Hayır; sanatta, bilimde insanların ahlakını düzeltmemiştir. İçinde yaşadığımız toplum çelişkilerle dolu. İnsan doğuştan iyidir onu kötü yapan bizim kuruntularımızdır.’ cevabını vermiştir.
Bu eserin ardından aradığı başarıya sonunda ulaşan Rousseau bir zamanlar hayalini kurduğu sarayda bir oyununun oynanması 1752 yılında yazdığı ‘La Devin du Village’ ‘Köyün Kahini’ eseriyle gerçek olmuştur. Bu eseri de sanat çevreleri ve halk tarafından büyük ilgi görmüştür. Ödül olarak verilecek olan Krallık Onur Ödeneğini ise kendi yaşam tarzına aykırı bulduğundan geri çevirmiştir.
Yakaladığı başarının ardından şaşalı ve şatafatlı hayattan sıkılan Rousseau doğduğu yere Cenevre’ ye yerleşme kararı almıştır. Fakat Katolik olması yeniden Cenevre vatandaşı sayılması önünde engel olduğu için tekrar mezhep değiştirerek Protestan olmuş ve Cenevre’ ye yerleşmiştir.

Çok uzun sürmeden bu hayattan da sıkılan Rousseau yeniden Paris’ e dönmüştür. Bu sırada geri çevirmesi ve seçmesi güç iki teklif almıştır. Biri Cenevre Kütüphane müdürlüğü öteki ise ormanın girişinde Ermitage Köşkünde yaşamaktı. Rousseau kütüphane müdürlüğünü seçmesi durumunda sınırsız bir okuma yazma ortamı bulacaktı. Fakat köşk teklifi de ‘Doğanın Oğlu’ için mükemmel bir teklifti. Kararsız bir dönemin ardından doğa aşkı ağır gelen Rousseau köşk teklifini kabul etmiştir.

Köşkte yaşadığı zaman diliminde yine entrika dolu bir aşka tutulan Rousseau sadece evi değil evle beraber tüm eski dostlarını da geride bırakarak Montmorency’ e yerleşme kararı almıştır.

Burada kaldığı dönemde ilk eseri olan, Yeni Holoise adlı eserini kaleme almıştır(1761).[6] Roman toplum ve edebiyat çevrelerinden büyük beğeni toplamıştır. Okuyan herkes kitabın olağanüstü tesirinden söz etmektedir.

Montmorency’de ele aldığı üç eser de farklı konuları işlemesinin yanı sıra eserlerde farklı üsluplar kullanması da dikkat çeker. Bu Rousseau’ nun hem farklı alanlardaki bilgisinin hem de üslup gücünün kanıtı sayılabilir. [8]
Emile, 9 Haziran 1762’ de parlamento tarafından yaktırılmış ve yasaklanmıştır. Ayrıca yazarın tutuklanması kararı alınmıştır. Kitabın içinde dinsizlik ve ahlaksızlık unsurlarının varlığı gerekçe gösterilmiştir. [9]
Rousseau’ nun tutuklanma kararına rağmen halkın onun şehirden çıkışına seyirci kalması hatta ona sevgi gösterilerinde bulunması önemli bir gerçeği gözler önüne sermekteydi: halk artık yeni düşüncelere saygılıydı fakat dinin katı hakimiyeti altında kimse bunu dillendirip içinden geldiği gibi davranamıyordu. Dönemin egemen gücü Cizvitler bunun önündeki en büyük engeldi.

15 Haziran 1762’ de İsviçre’ye geri döndü herkes onun Cenevre’ de kalacağı düşüncesindeydi fakat onun açısından burada kalmanın önünde önemli bir engel vardı: Voltaire. Rousseau ve Voltaire arasındaki çatışma 1755’ e dayanmaktaydı. İkisinin hayat görüşü arasındaki farklılık haliyle eserlerine yansıyor ve buda birbirlerine katlanmalarını güç kılıyordu. Rousseau Cenevre’ de unutulmuş değildi fakat Voltaire ona göre daha ilgi gören biriydi ve Rousseau bunu kabul edemediğinden Cenevre’ de kalmak istemedi. Ardından ikilinin eserlerinde birebirlerine yönelik önce üstü kapalı göndermelerle başlayan savaşı hakaret hatta küfre varan seviyeye ulaştı. Birbirlerini eserlerine karşı yazıkları yazılarda düşmanca tavırla aşağılama politikası güdüyorlardı. Rousseau Voltaire’ yi kendisine göre daha ilgi gösterildiğinden kıskanıyordu. Voltaire’ inde ona nefretinin altında da kıskançlık duygusu yatmaktaydı. Varlıklı ve görgülü bir hayat süren Voltaire, nasıl oluyor da Rousseau gibi aşağı tabakadan birinin kendisine rakip olma cüretini ve başarısını gösteriyordu anlam veremiyordu. Bu düşmanca tutum hiç sona ermedi. Ta ki ölüm birleştirici yüzünü gösterinceye kadar. Devrimin ardından 1791 yılında mezarı Paris’ e getirilen Rousseau kendisiyle aynı yıl ölen Voltaire’ nin yanına gömüldü. 1814 yılında ise mezarda da devam eden düşmanlıktan olsa gerek bu iki filozof daha fazla yan yana kalamadı ve bir grup densiz tarafından ikisinin kemikleri de çalınarak çöpe atıldı.[10]
1766’ da önce Fransa ardından Cenevre’ de yasak yiyen Rousseau Hume’ nin yanına İngiltere’ ye kaçtı. Voltaire ve Diderot’la olduğu gibi Hume ile de anlaşamadı ve 1767’ de tekrar Fransa’ ya döndü

1765-1770 yılları arasında İtiraflar adlı eserini kaleme almıştır fakat kitap ancak 1782 yılında yayın imkanı bulabilmiştir. [11]


Bugün hala devam eden tartışmalardan olan Rousseau’ nun Fransız ya da İsviçre’li olma hususunda onun yaşadığı tarzla yazdıklarıyla ve de kendisinden sonra Fransa üzerinde bıraktığı etkiyle yani bütünüyle Fransa’ ya aittir. Ayrıca ailesinin Fransa’ dan kaçıp Cenevre’ ye yerleştiği de bilinmektedir.[13]

- J. Rousseau’ nun dönemin diğer yazarlarının üslubundan çok farklı bir tarza sahip olduğunu görmekteyiz. Onu diğerlerinden ayıran dil ve anlatımının temel özelliği ateşli olmasıydı. Düşüncelerine gem vurmadığı gibi bu düşünceleri vahşi bir hayvanın azgın edasıyla dillendirmekteydi. Eserlerinde can alıcı üslubu ondan sonra gelenlerin yazınlarında örnek alınacak yeni bir tarz olmuştur. Sadece edebiyat çevrelerinde değil halk arasında da geniş kitlelere ulaşan Rousseau onları sadece yazdıklarında kullandığı etkili üslubuyla değil yazdığı konularla da derinden etkiliyordu. Fransız Devriminden önce ve sonra ezilen halkın savunucusu onların düşündüklerini dillendiren isim olarak görülmekteydi.[15]
Aklın karşısına duyguyla karşılık veren Rousseau, görüşleriyle romantizm akımının canlanmasına öncülük etmiş, düşünceleriyle; Kant, Fiche, Hegel gibi düşünürleri etkilemiştir.[16]
1789 Fransız Devriminin önde gelen kadrolarının fikir kaynağı olmuştur. Rousseau aristokrasinin baskısı altında ezilmenin yanı sıra burjuvanın gelişmesiyle birlikte giderek yok olan küçük mülk sahiplerinin savunucusu olmuştur. Rousseau’ yu küçük burjuvaziye ideoloji vermiş bir düşünür olarak nitelemek yanlış olamayacaktır. Fransız İhtilali’ nde radikal cumhuriyetçilerin oluşturduğu Jakobenlerin Rousseau’ dan esinlenmiş olmaları bu savdaki kanıtımız olabilir.[17] Feodal sınıf ilişkilerinin baskıcı yönetim anlayışını sert bir dile eleştirmiştir. Doğal durumlarda herkesi eşit olduğunu, eşitsizliğin özel mülkiyetten kaynaklığını savunmuştur. Bireysel özgürlüklerle toplumsal yaşamın gereklerini uzlaştıran ‘Toplum Sözleşmesi’ eserini teorisini ortaya koymuştur. Doğal hukuk görüşünü savunan Rousseau, insanların doğal hakları ve özgürlüklerini, ortak toplumsal çıkarları adına Toplumsal Sözleşmeyle genel idarenin emrine verdiğini savunmuş. Böylece doğal özgürlüğü yitirmekle birlikte, yurttaş özgürlüğünü ve sahip olduklarının mülkiyet ve tasarruf hakkını elde ettiğini ileri sürdü. Rousseau’ ya göre, egemenlik genel idarenin uygulanmasıdır ve halka aittir. Halkın seçtiği vekiller halkın temsilcisi olamaz, ancak memurları olabilirler. Çünkü genel irade temsil edilemez. Bu görüşüyle temsili hükümet sistemini eleştirmekte, doğrudan mutlak demokrasiyi savunmaktadır. Montesquieu’ nin kuvvetler ayrılığı ilkesine karşı çıkarak kuvvetler birliğini savunur. Rousseau’ ya göre, egemenlik tümüyle halka aittir, bir bütün olan yasama ve yürütme bölünemez.[18]
Burada değinilmesi gereken önemli nokta henüz demokrasiye yönelik hiçbir belirtinin olmadığı bir dönemde Rousseau demokrasinin savunucusu olmuştur. Çok sonra geçmişe dönüp bakıldığında yaratmak istediği ortam ütopik düşünce olarak görülmektedir. Hem de burjuvaziyi tehdit eden bir ütopik düşünce.
Rousseau hükümet biçimlerini üçe ayırmaktadır: hükümet görevi halkın tümüne aitse demokrasi, az sayıda kişide toplanmışsa aristokrasi, tek bir kişiye aitse monarşi söz konusudur.
Eğitim ve kültür ile ilgili görüşlerini Emile adlı eserinde belirtmiştir. Öğretmen otoritesine dayanan eğitim anlayışının özgür düşünce sahibi insanların oluşumunun önünde engel olduğunu düşünen Rousseau, bireylere olgunlaşma çağına gelinceye kadar din ve ahlak görüşünün verilmemesi gerektiğini savunmuştur. Olgunlaşma sürecinde çocuk öğretmen egemenliğinde değil rehberliğinde gerekli eğitimi alacağı görüşündedir. Din öğretiminde kilisenin katı öğretiminin yerine duyguya dayalı doğal ve daha modern bir eğitimi savunmaktadır. Rousseau bu görüşleriyle Pestolazzi, Fraubel gibi eğitimde önemli yapı taşları olan isimleri etkilemiştir.
[1] Cemil Sene, Meşhur Filozoflar, 1. baskı, Nebioğlu Yayınevi, İstanbul, 1982, s.95-96.
[2] Vahdet Gültekin, Jean Jacques Rousseau, Evrim Matbaacılık, İstanbul, 1979, s.12.
[3] age, s.13.
[4] age, s.20.
[5] Vahdet Gültekin, Jean Jacques Rousseau, Evrim Matbaacılık, İstanbul, 1979, s.43.
[6] Vahdet Gültekin, Jean Jacques Rousseau, Evrim Matbaacılık, İstanbul, 1979, s.75.
[7] Temel Britannica, cilt 14, s.285.
[8] age, s.76.
[9] age, s.78.
[10] Vahdet Gültekin, Jean Jacques Rousseau, Evrim Matbaacılık, İstanbul, 1979, s.100.
[11] Büyük Larousse, Cilt 19, s.9931.
[12] age, s.100.
[13] J.J. Rousseau, İnsanlar Arasında Eşitsizliğin Kaynağı, Çeviren: Rasih Nuri İleri, Say Yayıncılık, 5. Basım, İstanbul, s.11.
[14] age, s.103.
[15] Vahdet Gültekin, Jean Jacques Rousseau, Evrim Matbaacılık, İstanbul, 1979, s.106.
[16] Büyük Ansiklopedi, Cilt 13, s.4744.
[17] Murat Sarıca, 100 soruda siyasi düşünce tarihi, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 8. Baskı, 1999, s.81.
[18] Büyük Ansiklopedi, Cilt 13, s.4745.
Leave a Comment