Bir Vefaya Feda Olsun

                 

             
     İki soruyla geçiriyorum günlerimi, vefasından feda olanlar mı yoksa feda olanlara mıdır duyulan  vefa? En son neye vefa duyduğunuzu ya da neye feda olduğunuzu hatırlıyo musunuz? Ya da vefayı, fedayı nereden, kimden öğrendiğinizi? Ben hatırlıyorum. Bir gündöndü tarlasından öğrendim vefayı, karanlığa direnen daima aydınlıktan yana olan, birlik olanlardan öğrendim. Bir lavanta tarlasının kenarından geçerken, o toza toprağa rağmen naif mor renginde ve mis kokusunda öğrendim. Ben vefayı o çirkin karanlığı süsleyen güzel yıldızlarda öğrendim. Karanlığı aydınlatırken ateş topu olup kendilerini yakan, karanlığı aydınlatmak için daha da çok yanan yıldızlardan öğrendim.Dikenine rağmen tomurcuk vermeye devam eden gülden öğrendim.Bir kuru yaprağın camdan içeriye süzülme hikâyesinde öğrendim vefayı, bir bardak ilaç kokulu çayda tattım vefayı



Şimdi  farkediyorum da vefa fedaya, fedakarlik vefakarlığa gönül vermiştir aslında ve bu gönül verme öyle gelip geçen aşklardan değil derinden bir sevdadır aslında. Ahmed Arif : Bilmezler nasıl aradık birbirimizi, /Bilmezler nasıl sevdik,/ İki yitik hasret,/İki parça can. Diyor şiirinde. Bence vefayı ve fedanın sevdasını en güzel anlatan bu şiirin tam da bu kısmı olmuş.

Evet vefayı öğrendim diyorum ama ya feda? Fedayı öğrendim demeyi doğru bulmuyorum feda olmadıkça çünkü fedayı görmem bile çok acı ve oldukça zor oldu.Bir parça kırık gülümsemede buldum, bir damla gözyaşının aslında dünyayı sele tutacak güçte olduğunu gördüğümde inandım fedaya, fedakarlığa. Hani yutamazsın tıkanır kalır kursağında  umudun, hani daha fazla dik tutamazsın da çöker omzun... Şayet varsa söylenecek son bir dürüst sözün, yalandan yanlıştan çekilsin gözün... Şimdi feda olsun sana özüm.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.